Bu yıl 81. kez kapılarını açan İzmir Enternasyonal Fuarı'nın benim için çok başka bir anlamı ve önemi var. Bunun nedeni de danışmanlık ve küratörlüğünü üstlendiğim
"Cumhuriyet'in Vitrini İzmir Fuarı" Sergisi.
Uzun zamandır ara verdiğim köşemde sizlerle bu serginin oluşum sürecini ve ortaya çıkış heyecanını paylaşmak istiyorum.
Sergi, Fuar'ın 1933 1939 yıllarını kapsıyor. Bu dönemi özellikle tercih etmemin nedeni, hem genç Türkiye Cumhuriyeti'nin, hem de kelimenin tam anlamıyla "küllerden yeniden doğan" yepyeni bir Fuar'ın ve Kültürpark'ın en dinamik ve üretken olduğu yılları içermesi.
Bilindiği üzere İzmir Enternasyonal Fuarı'nın tarihi, 1923 yılında İzmir'de düzenlenen Birinci İktisat Kongresi'nde açılan sergiye kadar uzanır. İktisat Kongresi'nden alınan ilham ile dört yıl sonra, 1927 ve 1928 yıllarında İzmir Sanat Mektebi'nde (bugünkü adı ile Mithatpaşa Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi)
Dokuz Eylül Sergileri açılır.
1929 yılında, dünya kapitalizminin merkezlerinde patlak veren "Büyük Buhran"ın Türkiye'deki olumsuz etkileri nedeniyle 1929 1932 yıllarında Dokuz Eylül Sergileri'ne ara verilmek zorunda kalınır.
1929 buhranı, genç Türkiye ekonomisinin dışa kapanmasına ve devlet eliyle milli bir sanayileşme sürecinin başlamasına da neden olacaktır. 1930 1939 döneminde, hemen her alanda gerçekleştirilen devlet yatırımları ile, genç Türkiye Cumhuriyeti, sanayileşme alanında ilk ciddi ve önemli adımları atacaktır.
Üç yıl aradan sonra, 1933 yılında İzmir, ulusal mahiyette hazırlanan
"Dokuz Eylül Panayırı" ile tekrar sergilerine kavuşur. Özel olarak hazırlanan Cumhuriyet Meydanı'ndaki (şimdiki Swissotel'in bulunduğu) alanda tekrar ve bu kez uluslararası olarak hazırlanan sergi, 1934 yılında
"4. Beynelmilel Dokuz Eylül Panayırı" adını alacaktır. 1935 yılında aynı alanda açılan Panayır'ın adı ise
"Arsıulusal İzmir Panayırı" olacaktır.
Kültürpark tasarısı
İzmir Belediyesi, bir yandan her yıl, öncekilerden daha zengin ve başarılı panayırlar düzenleme uğraşı verirken, diğer yandan çok büyük bir projenin de hazırlıkları içerisindedir: Bu projenin adı Kültürpark'tır.
1933 yılında futbol, güreş, atletizm ve yüzme sporcularından oluşan bir ekip ile birlikte yarışmalara katılmak üzere Rusya'ya seyahat eden İzmir Futbol Reisi Suad Yurdkoru, Moskova'da gördüğü Kültürpark'tan çok etkilenerek bir yıl sonra, Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde, İzmir için bir Kültürpark projesi hazırlar. Böylece, projeye gönülden inanan Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz'un önderliğinde, mühendis ve mimarlardan oluşan bir ekiple birlikte, Kültürpark'ı yangın yerinde hayata geçirmek üzere hummalı bir çaba içerisine girilir. Nihayet, 1 Ocak 1936'da Kültürpark'ın temeli atılır.
1936 yılı İzmir Fuarı için bir dönüm noktasıdır zira
Altıncı Arsıulusal İzmir Fuarı'nın bu kez 360.000 metrekarelik Kültürpark'ta açılmasına karar verilmiştir.
O günden itibaren her yıl Kültürpark'ta misafir olan İzmir Fuarı, Kültürpark ile adeta bütünleşmiş ve neredeyse Kültürpark artık Fuar olarak anılır olmuştur. 30'lu yıllarda Fuar'ın varlığı Kültürpark'a yapılan devlet yardımlarının ve yatırımlarının yoğun olmasını da sağlamıştır. Zira her geçen gün büyüyen ve zenginleşen Fuar, kısa sürede yeni Cumhuriyet'in en büyük propaganda aracı haline gelmiştir.
Genç Türkiye Cumhuriyeti için, özellikle 1930-1939 yılları arasında, her alanda yaşanan yeniliklerin ve gelişmelerin topluma aktarılması ve benimsetilmesi, çağdaşlaşmada ve ulus bilincinin, birlik ve beraberlik duygusun yaratılmasında oldukça önemlidir. Bu noktada devlet, sergi ve fuarların toplumsal ifade gücünün farkında ve en önde gelen destekçisidir.
Her ne kadar çıkış noktasında ekonomik nedenler yer alsa da, erken Cumhuriyet döneminde açılan sergilerin en büyüğü ve en kapsamlısı olan İzmir Fuarı, özellikle 30'lu yıllarda, sanayileşme yolunda atılan büyük adımların ve gelişmelerin gururla ve tüm ihtişamıyla sergilendiği ve halkın bu gelişmelerle bütünleştirildiği en önemli mekandır.
O yıllardaki tüm gazeteler, İzmir Fuarı'nı, inkılapçı, sanayici ve yaratıcı Türkiye'nin küçük bir örneği olarak sunarken, Fuar'ın başarısı yeni rejimin ve devletin başarısı ile özdeşleştirilir.
Fuar sadece bir propaganda aracı değildir. Yeni kurulmuş bir devletin "modern ulus yaratma tasarısının" ete kemiğe bürünmüş halidir aynı zamanda. Modernist anlayış ile inşa edilmiş yapılarından, sergilenen sanayi ürünlerine kadar yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin vitrinidir.
Türkiye Tasarım Tarihi ve İzmir Fuarı
"Cumhuriyet'in Vitrini İzmir Fuarı" Sergisi'nin bir başka önemli boyutu da "tasarım"dır. Bütünsel olarak değerlendirildiğinde, 30'lu yıllar (özellikle 1936'dan sonra) Fuar'ın tasarım açısından en tutarlı olduğu dönemdir. Batı'da modern mimarinin uluslararası üsluba dönüştüğü 1930'larda, "yeni mimarlık" anlayışı Cumhuriyet'in devlet politikası ile örtüşmektedir ve Türk mimarlarının eğilimi de modern mimari yönündedir. Dolayısıyla, her geçen yıl büyüyen ve zenginleşen ve önemli Cumhuriyet ikonlarından olan İzmir Fuarı'nın gerek mimari gerekse dekorasyon tasarımları da aynı modernist anlayışla hazırlanıyordu.
Fuar, tümüyle devrim ideolojisinin bir yansıması olarak görülüyordu bu nedenle geçmişin şekilsel özelliklerini ve üslubunu taşımamalıydı. Bu dönemde Fuar için hazırlanan tüm pavyonlar ve Kültürpark yapıları (tek istisna Vakıflar Pavyonu'dur) bu anlayış ile tasarlanıyordu.
Sümerbank, İnhisarlar İdaresi vb gibi büyük devlet kurumları, İzmir Fuarı'nda yer almak üzere inşa ettirecekleri daimi pavyonların tasarımı için yarışmalar düzenliyorlardı. Döneme hakim mimari üslup ve anlayışı yansıtan bu pavyonların dekorasyonu için yine oldukça önemli ressam, dekoratör, seramik sanatçıları ve grafikerler görevlendiriliyordu. Bu anlamda İzmir Fuarı, dönemin önde gelen mimarları, dekoratörleri, ressam, heykeltıraş ve grafikerlerinin, hatta Güzel Sanatlar Akademisi öğrencilerinin çalışabilmeleri için önemli bir mekan olmuş, özellikle 30'lu yıllarda, dönemin önemli sanatçı ve mimarlarını bir araya getirmiştir.
Ancak fuarcılığın ve sergiciliğin kaçınılmaz kurallarından olan geçicilik ve her yıl bir diğerinden yeni ve üstün olma çabası bu eserlerin günümüze kadar ulaşabilmesini maalesef engellemiştir.
Sergi'nin en önemli kazanımı, arşivlerde yer alan, Fuar'a ait dönemin fotoğraf, belge ve diğer kaynaklarının tek tek incelenerek tanımlanması olmuştur. Böylelikle
"Cumhuriyet'in Vitrini İzmir Fuarı" Sergisi, yıllardan sonra ilk kez, Fuar'a ve Kültürpark'a büyük emekler vermiş olan mimar, mühendis ve sanatçıları eserleri ile tekrar buluşturmuştur.
Sergi ayrıca unutulmuş bir başka metni de tekrar gündeme getirmiştir. Cumhuriyet'in ilanından sonra gerçekleştirilen inkılâpların halka benimsetilmesi için kullanılan önemli araçlardan biri de edebiyattı. Bu amaçla devlet tarafından piyesler, romanlar, halk hikayeleri hatta Karagöz oyunları yazdırılmıştır. Bunlardan biri de "Karagöz Step'te" adlı oyundur. Ercüment Behzat Lav tarafından 1940 yılında kaleme alınan oyunda, Karagöz, Hacivat ve Karagöz'ün oğlu Tepegöz İstanbul'dan Anadolu'ya yolculuğa çıkarlar ve ilk durakları İzmir Fuarı'dır. Sergi vesilesi ile tekrar hayat bulan bu oyun, 72 yıl aradan sonra tekrar izleyicilerle buluşmuştur.
Son söz
Bu yıl, 81. kez kapılarını açan İzmir Fuarı için böylesi bir projeyi hayata geçirmemi sağlayan ve projeye olan inancı ile serginin en iyi koşullarda hazırlanması için her anlamda desteklerini benden esirgemeyen İzfaş Genel Müdür Vekili Sayın Mehmet Şakir Örs'e, Genel Müdür Yardımcısı Sayın Zeki Karatay'a, İzfaş Kültür Sanat ve Halkla İlişkiler ekibi ile grafikerlerine teşekkür etmek isterim. Hep birlikte İzmir'de, İzmir için güzel bir çalışmaya imza attık. Dilerim sergi, İzmir'de bir
"Türk Fuarcılık ve Sergicilik Müzesi ve Arşivi"nin kurulmasına vesile olur.
Not: Sergi, 30 Eylül tarihine kadar Kültürpark'taki İzmir Sanat binasında gezilebilecektir.